Görev ve Onur

Gospel Translations Turkish sitesinden

Pcain (Mesaj | Katkılar) tarafından oluşturulmuş 13:05, 7 Şubat 2023 tarihli sürüm
(fark) ← Önceki hali | en güncel halini göster (fark) | Sonraki hali → (fark)
Git ve:kullan, ara

Related resources
More By R.C. Sproul
Author Index
More About Truth
Topic Index
About this resource
English: Duty and Honor

© Ligonier Ministries

Share this
Our Mission
This resource is published by Gospel Translations, an online ministry that exists to make gospel-centered books and articles available for free in every nation and language.

Learn more (English).
How You Can Help
If you speak English well, you can volunteer with us as a translator.

Learn more (English).

By R.C. Sproul About Truth
Part of the series Right Now Counts Forever

Translation by Elif Karademir

Review You can help us improve by reviewing this translation for accuracy. Learn more (English).



Birkaç yıl önce, Mississippi'nin Jackson kentinde birkaç iş adamı ile müzakerede bulunuyordum. Muhabbet sırasında adamlardan biri, aralarında olmayan bir adamdan bahsetti. "O onurlu bir adam." dedi o adam hakkında. Bu yorumu duyduğumda silkelenip kendime geldim, bir anlığına yabancı bir dilde konuştuğunu sanmıştım. Eski geleneklerin varlığının sürdüğü Güney'de olduğumun farkına varsam da, yine de günümüzde onur teriminin bir insan için kullanıldığını aklımdan çıkartamıyordum. Onur terimi eskide kaldı artık. Aklınıza General Douglas MacArthur'un West Point'te verdiği "Görev, Onur, Ülke" isimli ünlü konuşması gelebilir ama bu konuşma da yarım yüzyıl öncesine ait. Günümüzde, onur kelimesi İngilizcede neredeyse hiç kullanılmıyor bile. Aslında, bu kelimeyi gördüğüm tek yer, "Onur Listesi"nde çocuğu olan bir ebeveynin arabasına yapıştırdığı sticker, hatta "Onur Listesi"de unutulmuş bir kavramın kalan son kalesi.

Onur hakkında konuşmak istiyorum çünkü sözlüğe göre onur kelimesinin eşanlamlısının dürüstlük. Bu makalede de şu noktaya parmak basmak istiyorum: "Dürüstlük ne anlama gelmektedir?" Webster'ın sözlüğü gibi sözlükbilimciler tarafından önümüze konmuş monoton tanımlara bakarsak, şerefin birkaç anlamı olduğunu görürüz. İlk anlam olarak şeref, "ahlaksal ve etiksel ilkelere taviz vermeden bağlanmak" anlamına gelir. İkincil anlam olarak "karakterin sağlamlığı" anlamına gelir. Üçüncül olarak "doğruluk" anlamına gelir. Dördüncül olarak "bütün veya tam" olmayı ifade eder. Ve son olarak beşincil anlamı ise "kişinin karakterinin bozulmamış olması anlamına gelir.

Günümüzde, bu tanımlar onur terimi kadar nadir bulunan insanları tarif eder. İlk olarak dürüstlük kelimesi, "ilke sahibi" insanları tanımlamak için kullanılmaktadir. İlkeleri olan kişi, sözlük tanımı gibi taviz vermeyen kişidir. Kişi önemli konuların müzakere edilmesinde veya tartışmasında taviz verebilir ama ahlaksal ve etiksel konularda taviz vermez. İlkelerini kişisel çıkarının önüne koyar. Uzlaşma sanatı, politik bakımdan doğrucu bir kültürün erdemidir ve politik bakımdan doğrucu olmanın kendisi de siyasi sıfatı ile değiştirilmiştir. Politik olmak demek çoğu zaman ilkeler de dahil olmak üzere her şeyden ödün veren bir birey olmak demektir.

Ayrıca dürüstlüğün karakterin sağlamlığı ve doğruluk anlamına geldiğini de görürüz. Yeni Antlaşmaya baktığımızda, örneğin Yakup'un Mektubu'nda Yakup, Hıristiyan yaşamında bulunacak erdemlerin bir listesini vermektedir. Mektubun beşinci bölümünün 12. kısmında Yakup şöyle yazmıştır: "Kardeşlerim, öncelikle şunu söyleyeyim: Ne gök üzerine, ne yer üzerine, ne de başka bir şey üzerine ant için. “Evet” iniz evet, “hayır” ınız hayır olsun ki, yargıya uğramayasınız." Burada Yakup, kişinin sözünün güvenirliliğini, basitçe bir evet veya hayır ifadesini "her şeyden üstün" bir erdem olarak belirtir. Burada Yakup'un anlatmak istediği şey, dürüstlüğün bütünlülük gerektirdiğidir; bir söz verdiğimizde bu söz artık bizim namusumuzdur. Güvenilir olmak için kutsal sözcüklere ve yeminlere ihtiyaç duymamamız gerekir. Dürüst insanların söyledikleri şeyler güvenilirdir.

Kültürümüzde siyasetçi ve devlet arasındaki ayrımı tekrar tekrar görüyoruz. Tanıdığım biri, bu iki terimin ayrımını şu şekilde ifade etmişti: Siyasetçi bir sonraki seçime, devlet adamı ise bir sonraki nesile bakar.

Şüphesiz böyle bir ayrım, temelinde bir tür kinizm barındırır; burada anlatılmak istenen siyasetçilerin seçilmek veya koltuk sevdası uğruna erdemlerinden veye ilkelerinden feragat eden insanlar olduğudur. Bu tür erdem eksikliği yalnızca siyasetçilerde değil, kiliselerde de her gün görünmekte ve zaman zaman kendi çıkarları uğruna İncil'in gerçeklerinden taviz vermeye hazır olan bakanlarda da görünmektedir. Eski Antlaşma'da İsrail halkını yok eden de aynı şeydir; sahte peygamberler Tanrı sözünü değil, halkın duymak istediği şeyleri bildirmişlerdir. Dürüstlük olmamanın özü de budur.

Yeni Antlaşma'da, Roma valisi Pontius Pilatus'un İsa'yı yargılayışına baktığımızda dürüst olmamanın en büyük örneklerinden birini görürüz. Pilatus İsa'yı baştan aşağı süzüp sorguya çektikten sonra kalabalığa döner ve şu duyuruyu yapar: "Ben O'nda hiçbir suç görmüyorum." Bu açıklamayı yapsa da Pilatus, Suçsuz Olan'ı kızgın kalabalığa teslim etmeye isteklidir. Bu kaosu yatıştırmak için ilkelerin ve ahlakın bir kenara konulduğu siyasi anlamda uzlaşma eylemiydi.

Tekrardan Eski Antlaşma'ya döndüğümüzde Peygamber Yeşaya'nın kitabının 6. bölümünde bahsettiklerine bir bakalım. Yeşaya, yukarıda Rab'bi gördüğünde, Serafimlerin Trisagion'u söylediğini görüyoruz: "Kutsal, Kutsal, Kutsal" Bunun üzerine karşılık olarak Yeşaya "Vay başıma!" diyerek kendine lanet okur. Bunu yapmasının nedeninin mahvolması olduğunu söyler. O anda Yeşaya çöküş yaşamıştır. Çünkü bu olaydan önce Yeşaya, ülkedeki en doğru adam olarak görülüyordu. Dürüst ve kendinden emin bir duruşu vardı. Erdemli bir insandı. Kendisini bir bütün, dürüst bir insan olarak görüyordu lakin Tanrı'nın dürüstlüğünü ve faziletini görür görmez, çöküş yaşadı. Kendi dürüstlüğünün taklit gibi olduğunu düşünüyordu.

Calvin, bunu kendini Tanrı gibi gören insanların ortak kaderi olarak görmüştür. Ancak göğe bakıp Tanrı'nın nasıl bir varlık olduğunu bir an için bile düşündüklerinde, sarsılıp kendilerine gelirler ve dürüstlüklerine dair düştükleri bu yanılsamadan vazgeçerler.

Hıristiyanlar Tanrı'nın karakterini yansıtan, etik ilkelerinden taviz vermeyen, sözüne güvenilir onurlu bir kişi olmalıdır.