Lütfun Temeli

Gospel Translations Turkish sitesinden

(Sürümler arası farklar)
Git ve:kullan, ara
Pcain (Mesaj | Katkılar)
(Sayfa oluşturdu, içeriği: '{{info|Grounded in Grace}}<br> Protestanlığın ve Roman Katolisizminin arasındaki anlaşmazlık, genel olarak liyakat ile lütuf arasındadır. Reformcular aklanma...')

12:57, 31 Ocak 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli.

Related resources
More By R.C. Sproul
Author Index
More About The Doctrines of Grace
Topic Index
About this resource
English: Grounded in Grace

© Ligonier Ministries

Share this
Our Mission
This resource is published by Gospel Translations, an online ministry that exists to make gospel-centered books and articles available for free in every nation and language.

Learn more (English).
How You Can Help
If you speak English well, you can volunteer with us as a translator.

Learn more (English).

By R.C. Sproul About The Doctrines of Grace
Part of the series Right Now Counts Forever

Translation by Elif Karademir

Review You can help us improve by reviewing this translation for accuracy. Learn more (English).



Protestanlığın ve Roman Katolisizminin arasındaki anlaşmazlık, genel olarak liyakat ile lütuf arasındadır. Reformcular aklanma hakkındaki görüşlerini Latince deyişlerden oluşan teolojik bir steno aracıyla ifade etmişler ve kullandıkları ifadeler - sola fide ve sola gratia - Protestan tarihinde önemli bir yer edinmiştir. Sola fide ya da "sadece iman", ibadetlerin aklanmanın temelini oluşturduğunu savunurken, sola gratia ya da "sadece lütuf", erdemlerimizin aklanmamıza katkısını reddeder.

Bu deyişlerin sorunu, teolojik steno oldukları için yanlış yorumlanmaya açık olmaları veya karmaşık durumları basitleştirmek için dayanak olarak kullanılabilmeleridir. Bu nedenle iman - ibadet ayrımı yapılırken, çeşitli yanlış anlaşılmalar meydana gelebilir.

Reformcular aklanmanın sadece imanla mümkün oldukları konusunda ısrarcı olsalar da, imanın bir ibadet türü olduğundan bahsetmemişlerdir. İbadetleri aklanmamızın temeline koymasalar da, imanın aklanmaya katkısı olduğunu ima etmiş olmak istememişlerdir.

Konunun Özü

16. yüzyıldaki aklanma tartışmasının ana konusunun aklanma meselesi olduğu söylenebilir. Aklanmanın dayanağı, Tanrı'nın kişiyi temiz kılmasına dayanır. Reformcular, Kutsal Kitap'taki görüşe göre aklanmanın sadece Mesih'in doğruluğuna dayanarak mümkün olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu ise İsa'nın doğru yaşamına atıfta bulunmaktadır; burada önemli olan Mesih'in bizdeki doğruluğu değil, Mesih'in bizim için doğruluğudur.

Aklanmanın temeli göz önüne alındığında, Sola Fide'nin sadece imanla aklanmayı değil, aynı zamanda aklanmanın sadece Mesih ile mümkün olduğunu savunan, kısaltılmış bir slogan olduğunu görürüz. Tanrı bizleri yalnızca Mesih'in doğruluğunda, onun aracılığıyla ve onun bu doğruluğu sayesinde temiz kılar.

Aklanma yalnızca imanla mümkün olur demek basitçe Mesih'in doğruluğunun bizlere imanımız aracılığıyla geçmesi demektir. Bu nedenle iman, Mesih'e tutunmamızı sağlayan bir neden veya amaçtır.

Roma öğretilere göre aklanmanın temelinde vaftiz ayini (birincil durumda) ve kefaret ayini (ikinci durumda) vardır. Ayinler aracılığıyla Mesih'in doğruluğu ya da aklanmanın lütfu kişinin ruhuna aşılanır. Bunun üzerine kişi, bu ruhla içselleşmek adına lütfu kabullenmelidir. Daha sonra Tanrı o kişi aklanmış ilan eder. Tanrı'nın bir kişiyi aklayabilmesi için, öncelikle o kişinin günahlarından arınmış olması gerekir.

Dolayısıyla Roma'ya göre bir kişinin aklanmış olabilmesi için üç şeye ihtiyacı vardır: lütuf, iman ve Mesih. Roma, insanın lütuf olmadan kendi erdemiyle, iman olmadan kendi işleriyle ya da Mesih olmadan kendi kendini kurtarabileceğini öğretmez. Öyleyse bu tartışmalar neyin nesiydi?

Ne 16. yüzyıldaki tartışmalar ne de Protestanlar ve Katolikler arasındaki güncel tartışmalar ve ortak bildiriler tartışmanın kilit noktası olan aklanmanın temeli meselesini çözememişlerdir. Mesih'in şüphesiz doğruluğu mu, yoksa Mesih'in aşılanan doğruluğu mu?

Günümüzde, yüzyıllardır süregelen bu anlaşmazlıkla karşılaşan pek çok kişi sadece omuz silkip "Ne olmuş yani?" ya da "Ne var bunda?" demekle yetinmektedir. Her iki görüş de aklanmak için Mesih'in doğruluğuna ihtiyaç olduğu görüşünü kabul ettiği için diğer teknik konuları araştırmak zaman kaybı ya da teolojik anlamda kendini kanıtlama olarak görülmektedir. Tüm bu tartışma, gittikçe daha da gereksiz olarak nitelendirilmektedir.

İki Farklı Bakış Açısı

Peki, nedir bu kadar önemli olan? Bunu biri teolojik açıdan, diğeri kişisel ve varoluşsal açıdan olmak üzere iki farklı bakış açısından cevaplamaya çalışayım.

Bu kadar önemli olan şey İncil'in kendisidir. Hiçbir şey ondan daha büyük olamaz. Müjdenin kendisi ise Tanrı'nın yarattıklarından beklediği doğruluğun Mesih İsa tarafından sağlanmış olmasıdır. Mesih'in bu işi imanlılar için geçerlidir. İmanlılar, İsa'nın kendilerine karşı yaptıkları şeyden dolayı değil, bu şeyler dışında ne yaptığına göre aklanır. Roma kaynaklarına göre bir kişi, doğruluğu içselleştirmedikçe aklanmış sayılmaz. Mesih, bu konuda ona yardımcı olur ama Tanrı O'nun doğruluğunu direkt olarak aktarmaz.

Bu kişisel ve varoluşsal olarak ne anlama geliyor? Roma'nın görüşü ruhumu umutsuzluğa sürüklüyor. Tanrı beni doğru ilan etsin diye, gerçekten doğru biri olana kadar beklemem gerekiyorsa, uzun bir süre beklemem gerekir. Roma'nın görüşlerine göre, ölümcül bir günah işlersem mevcut aklayıcı lütfumu kaybederim. Tövbe aracılığıyla lütfumu geri kazansam bile, araf ile karşı karşıya kalırım. Yaşarken kirlenirsem, tüm kirimin "temizlenmesi" için ölünce arafa gitmem gerekir. Bunu başarmak binlerce yıl gerektirebilir.

Kutsal Kitap'tan farkı ise Tanrı'nın gözünde aklanma garantisi vermesi. Çünkü O'nın doğruluğu mükemmeldir, ne artar ne de azalır. Eğer O'nun doğruluğu bana aktarılırsa, o zaman aklanabilirim.

Aktarılan doğruluk ve aşılanan doğruluk meselesi, birbirileriyle tamamen karşıt görüşlerdir. Biri doğru ise diğeri yanlış olmalıdır. Bu görüşlerden biri Kutsal Kitap'ın gerçek müjdesini temsil eder, diğeri ise sahtedir. İkisinin de doğruluğu mümkün değildir.

Yine aynı şekilde bu mesele uzlaşım yoluyla çözülemez. Birbiriyle bağdaşmayan iki görüş birbirini görmezden gelebilir ancak orta yolu bulamaz. Bu görüşlere yanlış anlaşılma gözüyle de bakılamaz - çünkü her iki görüş de akıllıcadır.

Aklanmada liyakat ve lütuf konusu, kafa karışıklığına neden olan iki şeydir. Roma, imanlıların iki tür liyakate sahip olduğundan bahseder: uygun liyakat ve uygun olmayan liyakat. Uygun liyakat, tövbe ile bağlantılı olarak, tatmin edici işler yaparak kazanılır. Bu işler, adil bir yargıca onları ödüllendirme yükümlülüğü getirecek kadar değerli değildir, ancak Tanrı'nın onları ödüllendirmesini "uygun" ya da "uyumlu" kılacak kadar iyilerdir.

Değerli liyakat, azizler tarafından elde edilebilen daha yüksek bir liyakat mertebesine verilen addır. Ancak Roma, bu liyakat türünün lütuf temelli olduğundan bahseder. Bu liyakat lütufun yardımı olmadan elde edilemez.

Reformcular, hem koşullu hem de uyumlu liyakatı reddederek durumumuzun sadece lütuftan kaynaklanmadığını belirtmişlerdir. Aklanmamız için geçerli olan tek şey, Mesih'in liyakatidir. Nihayetinde, Mesih'in liyakatli işleri sayesinde kurtulduk. Bir başkasının liyakatinin bize aktarılmasıyla kurtulmuş olmamız, kurtuluş lütfunun özüdür.

Kiliselerin asla taviz vermemesi ve müzakere etmemesi gereken şey lütuftur. Lütuf olmadan, Tanrı'nın nazarında umutsuz ve çaresiz kalırız ve doğru bir şekilde duramayız.